31 Temmuz 2013
Bu düşünce temelinde,
Türkiye’deki siyasal İslam tecrübesi, özellikle de Adalet ve Kalkınma Partisi
deneyimi, pek çok entelektüel açısından, Batı’nın modernleşmesine katkıda
bulunan tarihsel süreçlerin ve yapısal değişikliklerin Müslüman toplumlarla
ilgili olmadığı görüşünü dile getiren ilginç bir öneriydi. Böylece Türkiye’nin
dindar Müslümanlarının “yeni” burjuva sınıfı ve onun siyasi hedefleri
hakkındaki tartışmalara paralel olarak,
insan hakları, demokratikleşme ve laiklik ile İslam dininin ilişkisine dair
arayışlar zirveye çıktı. Özellikle 1997 darbesinden sonra, Türkiye’nin Müslüman
entelektüelleri “yakın bir zamana kadar” batı terminolojisini benimseme
gereksinimini hissettiler ve Kemalist elite karşı ittifaklarını genişletme
çabasına giriştiler.