Εμφάνιση αναρτήσεων με ετικέτα Muhafazakar Demokrasi. Εμφάνιση όλων των αναρτήσεων
Εμφάνιση αναρτήσεων με ετικέτα Muhafazakar Demokrasi. Εμφάνιση όλων των αναρτήσεων

Παρασκευή 23 Αυγούστου 2013

Muhafazakâr Demokrasi’nin Parti Kimliği: Başka Bir Türk Modernleşmesi Mi? (6-Son)




22 Ağustos 2013

AKP’nin ideolojik çalışmalarında ifade edildiği şekilde, kapitalist kalkınma sürecinde Türkiye’nin yerel, geleneksel değerlerinin öne çıkarılması büyük derecede Ziya Gökalp’ın teorilerine dönüşü teşkil ediyordu. Türkçülüğün Esasları eserinde, Gökalp Türk milletinin modernleşmesi sürecinde medeniyetin benimsenmesinin ama aynı zamanda kültürünün korunmasının da gerekliliğinin altını çizerek, medeniyet ve kültürü birbirinden ayırmıştı. Somut olarak, Gökalp kültürün, bir milletin sosyal hayatlarının uyumlu bir bütünü olduğunu, medeniyetin ise aynı ekonomik gelişmişlik düzeyine sahip geniş bir milletler grubunun sosyal hayatlarının ortak bir bütünü  olduğunu savunuyordu. Örneğin Avrupa ve ABD’nin kalkınma düzeyi ortak bir Batı medeniyetini, yani bilimleri ve teknolojiyi yaratıyordu.

Τετάρτη 14 Αυγούστου 2013

Muhafazakâr Demokrasi’nin Parti Kimliği: Başka Bir Türk Modernleşmesi Mi? (5)



14 Ağustos 2013     

Kemalist düzenle, yani geleneksel laik “merkez” ile ilişkilerin yeniden belirlenmesine ilişkin geçen haftaki yazımızda bahsettiğimiz çerçeve içerisinde, çevrenin talep ve beklentilerinin çatışmalardan uzak ve doğru bir biçimde yorumlanması şarttı. Akdoğan’a göre, AKP’nin geleneksel siyasal İslam partilerinden farklı olarak bu konudaki başarısı, tam olarak, çevrenin merkeze yönelik olan taleplerinin doğru bir yorumuna girişebilmesinden kaynaklanmaktaydı. Kısacası, ülkenin ekonomik sisteminde Müslüman iş çevrelerinin aşamalı bir şekilde güçlenmesi için hükümet partisinin olabildiğince daha fazla çatışmadan kaçınması ve “geleneksel merkez” ile “çevrenin güçlerinin” endişelerini dengede tutması gerekiyordu. Dolayısıyla yeni hükümetin misyonu 1997 darbesinin ve 2001 ekonomik krizinin ardından ülkenin siyasi ve ekonomik sisteminin görece olarak normalleştirilmesiydi. Yani 1980 darbesinden sonra Özal’ın Anavatan Partisi’nin üstlendiği misyonun standartlarına göre, kapitalizmin yeni aşamasının kesintisiz gelişimi yönüne doğru itecek bir normalleşmeydi. Yalçın Akdoğan yukarıdaki gerekliliği “çevreyle merkezi uzlaşma zeminine davet eden AK Parti olmuştur” diyerek ifade ediyordu.

Πέμπτη 8 Αυγούστου 2013

Muhafazakâr Demokrasi’nin Parti Kimliği: Başka Bir Türk Modernleşmesi Mi? (4)


07 Ağustos 2013      

İslam’ın siyasi programda öne çıkarılmasının yol açabileceği sonuçların anlaşılmasıyla, dine ilişkin atıflar yeni partinin siyasi muhafazakârlığının altının çizilmesi noktasına indirgendi. Erdoğan İslam dininin, artık partinin temel referansını teşkil etmesine son verildiğini ve sadece muhafazakârlığının bir yapısal öğesi olduğunu gösterme çabası ile “Dini, dindarları ve dini değerlerin toplumsal işleyişini kabul eden bir parti ile dini devlet organlarının katkısıyla ideolojiye dönüştürme aracılığıyla toplumun zorunlu değişimini hedefleyen bir parti arasında büyük bir fark vardır” diye vurguluyordu.

Τετάρτη 31 Ιουλίου 2013

Muhafazakâr Demokrasi’nin Parti Kimliği: Başka Bir Türk Modernleşmesi Mi? (3)



31 Temmuz 2013

Bu düşünce temelinde, Türkiye’deki siyasal İslam tecrübesi, özellikle de Adalet ve Kalkınma Partisi deneyimi, pek çok entelektüel açısından, Batı’nın modernleşmesine katkıda bulunan tarihsel süreçlerin ve yapısal değişikliklerin Müslüman toplumlarla ilgili olmadığı görüşünü dile getiren ilginç bir öneriydi. Böylece Türkiye’nin dindar Müslümanlarının “yeni” burjuva sınıfı ve onun siyasi hedefleri hakkındaki tartışmalara paralel olarak,  insan hakları, demokratikleşme ve laiklik ile İslam dininin ilişkisine dair arayışlar zirveye çıktı. Özellikle 1997 darbesinden sonra, Türkiye’nin Müslüman entelektüelleri “yakın bir zamana kadar” batı terminolojisini benimseme gereksinimini hissettiler ve Kemalist elite karşı ittifaklarını genişletme çabasına giriştiler.

Τετάρτη 24 Ιουλίου 2013

Muhafazakâr Demokrasi’nin Parti Kimliği: Başka Bir Türk Modernleşmesi Mi? (2)





24 Temmuz 2013

11 Eylül 2001 sonrası uluslararası ortamda iz bırakan gelişmeler, sonuçta dünya çapında daha geniş teorik arayışların teşvik edilmesi yönünde de çok önemliydi. AKP’nin ideolojik kimliğini somutlaştırmaya çalıştığı bu dönemde, ortaya çıkan yeni durumda İslam’ın pozisyonu hakkındaki tartışmalar dünyanın başka yerlerinde de doruğa ulaşıyordu. Söz konusu dönemin hâkim anlayışlarından biri, aynen Batı’da olduğu şekilde, şehirleşme, sanayileşme, sekülerleşme, teknoloji ve medyanın gelişmesi gibi süreçlerin içinde yer aldığı “birleşik paket” halindeki bir modernleşmeyi istiyordu. Bu çerçeve içinde, modernleşme demokrasi için önkoşulu teşkil ediyordu ve bunun süreçleri batı kaynaklı “birleşik bir paket” olduğuna göre demokrasi, özgürlük, insan hakları gibi değerler İslam ile uyumlu değildi. Sadece ve mutlak olarak batı standartlarındaki “monolitik” bir modernleşme süreci teorisi aşamalı bir biçimde yara aldı ve zamanla üzerinde kuşku duyulur hale geldi.

Τετάρτη 17 Ιουλίου 2013

Muhafazakâr Demokrasi’nin Parti Kimliği: Başka Bir Türk Modernleşmesi Mi? (1)





17 Temmuz 2013    

AKP, ilk ortaya çıktığı andan itibaren pek çok analist için bir tür siyasi “bilmece”yi teşkil ediyordu. Partinin “bilmece yanı” kuruluşundan itibaren çok kısa bir süre içinde dönemin neredeyse bütün toplumsal hoşnutsuzluğunu kendi çıkarına kullanmayı başararak ülkenin yönetiminde güçlü bir varlık olarak ortaya çıkmasına odaklandı. Türkiye’deki yeni hükümet partisi etrafında başlayan arayışlar, lider kadrolarının çoğunluğunun siyasi geçmişi göz önüne alındığında hem partinin ideolojik kimliğiyle, hem de ülkeyi istikrar koşullarında yönetme becerisiyle ilgiliydi. Ancak son tahlilde, bu yeni siyasi parti Türkiye’nin içinde ve dışında yaşanan geniş ve karmaşık süreçlerin sonucuydu. AKP’nin ortaya çıkışı ve egemen oluşu Türkiye’deki toplumsal farklılaşmaların ve aynı zamanda uluslararası gelişmelerin kapsamlı bir yansımasıydı. İdeolojik kimliğinin belirlenmesi ve sistemleştirilmesi çabasının bütün bu gelişmeleri dikkate almak zorunda olması hiç de tesadüfî değildir.