“20 Temmuz 1974 Barış
Harekâtı’nın doğal sonucu haklarımızı ve bağımsızlığımızı kurtarmak oldu ve
somut olarak devletimizi kurduk. En önemli görevimiz devletimizi korumaktır…
Devletimiz direnişimizin armağanıdır”(1). Kıbrıstürk toplumunda ayrı yapıların oluşturulmasını
Rauf Denktaş bir zamanlar bu sözlerle anlatıyordu. Denktaşçı “devlet”in
kuruluşu 1974 istilasının serbestleştirdiği dinamiklerin devamı olarak
görülebilir. Kıbrıstürk toplumunda erkin bu “yeni” yapıları, aynı zamanda,
devletine ihtiyacı olan bir halkın “kutsal” meşrulaştırılmasının araçlarına
dönüştü.
Aşırı Kemalizm’in Kıbrıs
versiyonu
1983’ün yapılarının
kuruluş anı milliyetçi bir çerçeveye, Kıbrıslıtürkler için somut bir geçmişi
yeniden yaratmayı hedefleyen bir çerçeveye yerleştirildi. Bu tarihi geçmiş,
belli bir Kıbrıstürk belleğinin ve dolayısıyla çok somut bir Kıbrıstürk
kimliğinin yeniden oluşturulmasıyla geleceğin yönlendiricisi olacaktı. Askeri
anıtlar ve Kıbrısrum barbarlığını anma günleri Kıbrıs’ta Kıbrıslıtürklerin
varlığının tarihi zeminini eklektik bir biçimde inşa eden faaliyetlerdi.
Denktaş’ın hegemonyası altındaki “devlet” beraberinde “TMT ruhunu” da getiriyor
ve kesinlikle toplumun kimliğinin devletsel mevcudiyetinin inşasını
amaçlıyordu. Ancak sonuçta Denktaş’çı yapılar Kıbrıslıtürklerin etnik-toplumsal
kimliğini devletsel kimliğe dönüştüremedi. Bilakis bunu Türkçü-milliyetçi bir
çerçevede sınırlayarak, bunun altını oydu. Denktaş “KKTC diye bir millet
yoktur. KKTC’nin Türkleriyiz. Türk olmakla gurur duyarız. Anavatan bizim de Anavatanımızdır,
milletimizdir. Biz, o milletin Kıbrıs’ta devlet kurmuş parçasıyız” (2) diyordu.
Bu anlamıyla, Kıbrıstürk
toplumu 1983 sonrasında somut bir ideolojik içeriğe sahip olan yapılarla
yaşamak zorunda kaldı. Bu içerik, Denktaş’ın dünya görüşünü tekrar türetiyor ve
iki önemli eksen üzerinde işliyordu: Bir yandan Kıbrıslıtürkleri somut kültürel
ve ulusal değerleri olan ayrı bir halk olarak meşrulaştırmayı, diğer yandan
bizzat Denktaş’ın kendisini, Türkiye içerisinde dahi, bu değerlerin yegâne taşıyıcısı
ve temsilcisi olarak meşrulaştırmayı hedefliyordu. Buna paralel olarak, toplum
içerisindeki bütün muhalif güçlerin marjinalleştirilmesi amacıyla, siyasi
yapıların milliyetçi çerçevesi belirlendi. Bu, toplumun ilerici kesimlerinin
gelişmesini engellemeye ve gerek nüfusun gerekse ekonominin
Türkiyelileştirilmesiyle homojen bir bütün yaratmaya hizmet edecek şekilde
yapıldı. Dolayısıyla bu yapılar bütün muhalefet güçlerin karşısına Denktaş’ın
siyasi ve ideolojik hâkimiyetinin temellendirilmesi gereksinimi olarak da
ortaya çıktılar. Sonuçta bu, somut bir milliyetçi-Kemalist elitin
standartlarına uygun biçimde tek Kıbrıstürk kimliğinin hâkim olmasını
hedefleyen somut bir toplum mühendisliği biçimiydi.
İslamcı dönüşümün Kıbrıs
versiyonu
Bugün toplumun yine tepkilerine
neden olan ve aynı derecede muhafazakâr olan başka bir toplum mühendisliğinin
geliştirildiği gözlemlenmektedir. Hala Sultan İlahiyat Koleji’nin temeli 20
Temmuz 2012’de atıldı. Bu tarih tesadüfen seçilmedi. 20 Temmuz’un aşırı
milliyetçi-Denktaşçı yorumu belirli bir Kıbrıstürk kimliğinin oluşturulmasını
hedefliyorduysa, bu somut tarihte İlahiyat Koleji’nin inşası yönünde ortaya
konulan bu irade, eski ideolojik çerçevenin yerine yenisini yerleştirmeye
yönelik olarak, sembolik düzeyde ortaya konulan bir harekettir. 27 Eylül 2013
tarihinde İlahiyat Koleji’nin açılışı sırasında, AKP hükümetinin Başbakan
Yardımcısı geçen sene yapılanın sembolizmine değinerek, “Burası doğrusu bir
külliye, bir kompleks gibi okulları ile yurtları ile Başkent’in yanında çok
önemli bir tesis… Bu adadaki önemli mühürlerden birisi olacak. Türklerin bu
adadaki varlığının önemli işaretlerinden biri olacak” (3) dedi. Bu sözler
“dinin millileştirilmesi” ve Kıbrıstürk kimliğinin yapısal öğesi haline
dönüştürülmesi operasyonunun karakteristik özelliklerini sergilemektedir.
Dolayısıyla söz konusu olan, merkezinde yeni tip bir toplum mühendisliği
bulunan ve önceki ideolojik çerçeveyi dönüştürmeye yönelik bir operasyondur.
AKP’nin kentlerin ve
kamusal alanların yapılanmasında somut bir anlayışa da sahip olan bu çabasını
anlamak için, önce Türkiye’nin hükümet partisinin ideolojik motivasyonlarını
anlamak gerekir. AKP’nin demokrasi hakkındaki eklektik anlayışı ve iktidara
yerleşmesi “tarihi misyon”u olan bir parti olduğu yönündeki inancını öne
çıkardı. AKP, Türkiye’yi küresel bir güç kılma hedefiyle ulusu yönlendiren güç
olarak kendisini görmektedir. Bu görüşe göre, Türkiye’nin bu ihtişamı İslamcı
kültürün yeniden doğuşu ile gerçekleşecektir. Ancak aynı anda bu ihtişam,
görsel ve imarsal olarak da ifade edilmelidir. Dev altyapı projeleri, modern
karayolları ağı ve tüketiciliği yücelten büyük ticaret merkezlerine mutlaka
dini anıtlar, camiler ve ilahiyat okulları refakat etmelidir.
Yukarıdakilerin “Kıbrıs
versiyonu” yaklaşık şöyledir: YDÜ camisi Kıbrıs’ın en büyük camisi olacaktır.
Hatta adanın güneyinden bile görünür olacaktır. Sünni İslamcılığı Kıbrıs’ta
ayrı bir halkın varlığını türetecek bir unsura dönüştüren yeni ideolojik
çerçeveyi, Kıbrıslırumlara ve aynı zamanda Kıbrıslıtürklere de Beşparmak’taki
bayrak misali hatırlatacak şekilde olacaktır. AKP ideolojik hegemonyasının
mührünü görsel ve imarsal olarak vurmayı hedeflemektedir. Bu arada kentsel
yapıların yeniden biçimlendirmesinin dahi, kendi ideolojik standartlarının
emsallerini türetecek şekilde olmasını denetlemeyi istemektedir. Caminin
büyüklüğü, görkemi ve inşası için gereken yüksek bedel, sonuçta, içerisinden
“yeni” Kıbrıstürk toplumunun doğması hedeflenen bir “imarsal prova”yı teşkil
etmektedir. Bu, yeni siyasi vizyonun görünen yüzüdür. Bu siyasi vizyon
camilerinin, minarelerinin ve ilahiyat okullarının refakatinde kendini
göstermeye ve önceki Askersel-Denktaşçı siyasi vizyonu sonlandırmaya
hazırlanmaktadır.
…ve direnişin Kıbrıs
versiyonu
Ancak yukarıda
değinilenlerin dışında, yakın zamanda yaşanan gelişmeler Kıbrıstürk toplumunun
kendisinde önemli bir dinamizmin daha olduğunu doğruladılar. Türkiye’den ithal
edilen “İslamcılaştırma” taktiğine Kıbrıslıtürkler bir kez daha yoğun bir
şekilde tepki gösterdiler. İlerici kesimlerden sendikalar, partiler ve çeşitli
örgütler yaptıkları açıklamalarda, Kıbrıstürk kimliğinin farklı özelliklerini
vurguladılar. Bunlardan en önemlisi de, özellikle gerilimin arttığı bir
ortamda, toplumun Türkiye ile mevcut ilişkilerinin değişmesi yönündeki iradenin
kaydı oldu.
Bu gelişme Kıbrısrum
toplumu tarafından doğru değerlendirilmelidir. Kıbrıs’ın kuzeyinde bugün var
olan tartışmalar Kıbrıslıların ortak taleplerini üretmekte ve aynı esnada
Kıbrıs tarihinde bugünkü Türkiye’nin rolünün yeniden gözden geçirilmesinin
perspektiflerini açmaktadır. Bu anlamıyla, iki toplumun ilerici kesimlerinde
var olan yaygın ortak anlayış Türkiye’nin baskıcı varlığının gayrimeşruluğunu
tekrar vurgulamaktadır. Kuzeydeki bu tartışmalar, aynı zamanda, Kıbrıstürk
toplumunun tümünü Türkiye’nin Kıbrıs’taki saldırganlığının “iradesiz uzantısı”
olarak gören Kıbrıslırum milliyetçi çevrelerin yorumlarının hiçbir tarihi ve
pratik gerçekliği yansıtmadığını da kanıtlamaktadır.
------------------------------------------------------------
(1) Sia Anagnostopulu,
Türk Çağdaşlaşma, Atina 2004, s. 274. [Yunanca].
(2) Niyazi Kızılyürek,
Milliyetçilik Kıskacında Kıbrıs, İstanbul 2002, s. 295-296
(3) Kıbrıs Postası, “Hala
Sultan İlahiyat Koleji”, 27.9.2013.
Nikos Moudouros
Δεν υπάρχουν σχόλια:
Δημοσίευση σχολίου